16 Mayıs 2019 Perşembe

Ben bir deli çocuk.



   Hep bilmediğin zamanlar vardı, senin. Bilmediğin gündüzlerim, akşamlarım, gecelerim. Sen hiçbir şey bilmiyordun ve ben tütsüler yakıyordum içerimde. Bilmediğim kaç gece var fotoğraflarındaki ayrıntıları incelediğim, gözlerim boz bulanık. Sen hep susuyordun ben seninle konuşuyordum, senin haberin yoktu. Bir yol vardı, birkaç insan ve artlarında ben. Sabah kalkınca ne yapacağını bilemeyen ben, bir yol çizecektim kendime. Öylesine zordu ki bu, gözlerine bakmak sanırım daha basit bir eylemdi benim için. Senin yine hiçbir şeyden haberin yoktu, hep olmadığı gibi. Haberin olsun diye de bir uğraş içine girmedim hiçbir zaman. Gel diye de beklemedim seni. Türlü umutlarım, senin bir gün çıkıp da yanımda olman için değildi. Gelseydin yahut gelirsen başım gözüm üstüne istinasız. Fakat umut tomurcakları yeşertmedim içimde. Ben hep seni sevdim. Senin haberin yoktu, ben hep bekledim. Sanırım gelmeyeceğini bildiğin bir geminin, limanıydım ben. Ağır gelmedi bu yük. Yük bile değildi zaten. Ben seni sevdim, seni nasip ettiren bir kadere de şükür ettim. Alınmadım, gücenmedim. Belki ağladım ama hep bekledim. Gelmeyeceğini bilsem bile..

19 Ocak 2019 Cumartesi

İncinirsin.



    Gelmez denilen gelir, gitmez denilen gider. Siyahı beyazı yok bu işlerin. Yahut bıkarsın, kendinden bıkarsın, nefes almaya gücün yetmez çoğu zaman. Bir insanın peşinden sürüklenmeye yorulursun. Hissinin önüne geçer bazı şeyler. Mübağalası, pek âlâ yok değil fakat kaç ömür beklenir daha. İnsan insana bunu yapar mı? Küfürler saydırmak istiyorum. Yalnız küfrüme bile değmezsin artık. Bir otel odası soğukluğu girdi aramıza haberin yok. Samimiyetsiz. Tek geceliğin iğrençliği.. Yıllardır gözüm gibi baktığım anıları ben uçurumdan aşağı atıyorum. Ve sen de utanıyorsan bir nebze, intihar ettirdiğin duygularına dön bir bak. Neyi kaybettin, bir sor kendine. Ben seni kaleme aldığım için özür dilerim, seni yazdığım, seni anlattığım için özür dilerim, kendimden. Sadece edebiyatımın sorumsuz bir neferi oldun. Kendine ne kadar iyi bakabilirsin bilmiyorum ama yolda yürürken dikkat et başkalarının laflarına bakarken, düşme. İncinirsin..

5 Ekim 2018 Cuma

Nev-i Mektup.



          Nasılsın bugün? Ben pek iyi değilim. Çoğu zaman göründüğümden farklı olduğum gibi yine. Özlüyorum galiba. Neler yapıyorsun? Havalar da soğudu iyice. Parmakların üşüyor mu? Buralar daha iyi, soracak olursan. Parmaklarım da üşümüyor. Fakat bir yer var, sen de Kuzey Kutbu, ben diyeyim Antarktika. Ufak sarı bir çakmağım var, onunla ısıtmaya çalışıyorum. 10 liraya aldığım küçük beyaz meşalelerle.. Ortalık toz duman. 'Benzetme sanatı' demişken matematiğim epeydir zayıf bilirsin. Gittiğin günden, geri kalan günleri sayabiliyorum sadece. Bazen merak ediyorum, uluorta aklına düşüyor muyum diye. Hani sana söylediğim ilk şarkıyı ve son şarkıyı duyunca falan. Merak işte, boşver benim paranoyaklığım. Sen aldırma. Karşıma alıp seni, konuşuyorum çokça. Sen susuyorsun. Ama bir gün cesaretimi toplayıp, karşına çıktığımda da susma olur mu? Anlat bana iyi kötü ne varsa. Hayatın telaşesinden kurtulup 60 yaşına geldiğimizde bile olsa. Derler ya ' son verirken satırlarıma' vs diye o hesap, öpüyorum gözlerinden. Kendine iyi bak..

16 Ağustos 2018 Perşembe

Çiçekli örtü.



   Uykulu ve makus talihli bir gecenin ilerleyen saatlerinde yazıyorum bunu sana. Sana yazıyormuşum ve sanki sadece sen okuyormuşsun gibi de yapabiliriz. Düşünsene yanımda olsan ne büyük lüks olurdu şimdi bana. Nefes alışverişini duymak vesaire... Ya da bakamayışının çiçekli örtüsünü görmek gözlerinde.. Düşünsene, ellerinden çay içtiğimi. Mutluluk buna kâfi. Ne bileyim sana üstün cümleler kurmak bile gülümsetiyorsa beni, ayak seslerini duymak başlı başına bir rönesans olurdu sanırım. Mesela anlatsana bana, 'hangi elbisenin hangi modeli güzel senin için, hangi ayakkabılar bu yıl moda ya da kim ne giymiş te tarz olmuş?'.. Sen anlatsan bir şeyler, ben oldum olası yüzüne baksam, ufacık bir tebessümle..☺ Sorgulamasam gün içinde ne yiyip ne içeceğimi, sorgulamasam da baksam dursam, sussam, ne yapıp ne edeceğim çok önemli olmasa ya da. Hiçbir şeyi umursamasam, sen varsın diye. Kimbilir belki bir gün.. Zamanla, sabırla, umutla..

26 Haziran 2018 Salı

Bilemedim.

Bir yıldız var penceremde bu gece, yarın geleceğinden midir nedir? Umutlarım bir müzik avuntuya, yarın geleceğinden midir nedir? Gecesi beyaz bir gün var ellerimde. Sorsan unufak edilecek kadar da yok. Yarın geleceğinden midir nedir? Yukarıdan süzülüyor hüzün, sözün bitmeye mecali yok. Mevzu bahis zat-ı şahanen olunca pek bir önemi de yok zaten konuşulanın. Sessizlikti bizim anadilimiz. Sonuçta susanın kaybettiği bir oyundayız değil mi? Konuşanın kazandığını da görmedik ya! Ölüm diyorum ölüm.. Ölüm var. Yarın geleceğinden midir nedir? Gel de gör son kez. Son kez konuşma. Son kez bakmayalım yüzyüze. Tanımıyor gibi yapalım, son kez. Son kez gör beni. Gidişimi izle çatıdan. Tek başına izle. Dizlerini kucakla. Belki bir yerlerde seni izliyor olabilirim. Belki ama.. Yarın geleceğinden midir nedir? Saçmalıyorum.. Deniz kabuğu da topladım bu gün. Ne garip değil mi? Seni özledim. Yarın geleceğinden midir, nedir? Bilemedim..

9 Haziran 2018 Cumartesi

"Ne olur", diyebilmek!



   Bir yerlerden duyuyorsan eğer sesimi, durma gel! Okuyorsan yazdıklarımı, ediyorsan merak yazacaklarımı, durma gel. Senin hikayen belki son demlerini yaşıyor, benimki sonsuzluğa oynuyor. Hani 'dayanamadım' diyerek gelmiştin ya, yine öyle güzel gelsene. Kalp atışlarını duyabileceğim kadar yakınımda ol. Tesadüfen değil de bilerek karşılaşalım. Tebessümüne kitaplar işleyeyim, gel.. Kimseye sorma, kimseye anlatma, sessiz sedasız çık gel. Bir ışık yak, bir işaret gönder koyayım sahipsiz öykülerimi bavula sana geleyim. Geleceğin yollar uzaksa, gelmek çok zor ise sırtımda taşıyayım bütün yüklerini. Oldurayım istediğin her şeyi. Al geri kalan ömrümü, senin olsun ama çık gel.. Artık bir önemi yok onun bunun, sen de durma gel.. Hayal ediyorum elini tutmanın bir devrim olduğunu bildiğim halde.. Yoksullaşıyorum, kimsesizleşiyorum. Yoksun. Ne olur.. Çık gel.

26 Mayıs 2018 Cumartesi

Olasılıklar Cumhuriyeti



  Olmasaydı, nefes alıp vermeye bir sebep yok gibi değil mi? Eee şimdi nerede? Şimdi yaşadığınızdan bihaber.. Olsaydı nasıl olurdu peki? Dünyanın metrekaresine sığmayan bir mutluluğun tahtında oturuyor olacaktınız değil mi? Yahut hiç gitmeseydi, ayaklarının bastığı toprakları sulardınız değil mi? Ayağına toz düşmesin diye.. Bir insanın gülüşüne, hele size bakıp gülüşüne, ömrünüzü sığdırdığınız oldu mu hiç? O ne yaptı? Ömrünüzü katıp sebepler bohçasına, sizi sizden alıp gitti. Döktüğünüz gözyaşının, kalbinizin cam kırıklıklarına üzülmüyor da insan, kalbinin içinde kimseye söylemediği giden sevgilinin canına zarar gelir cam kırıklarından diye hüzünleniyor. Bir kere bedenen gitti, unutmaya çalışıp yeşerttigin duyguların gitmesine izin veremiyor insan. Unutmak ne güzel, kelime olarak. Unutabilmek biraz daha hüzünlü, unutamamak ise tamamiyle sevdaya dahil. Unutmayın sayın sevenler! Unutamayın! Utandırmayın aşkı. Küstürmeyin hisselerinizi. Çünkü bir daha kimseyi bu denli sevemeyeceksiniz. Olasılıklar Cumhuriyeti'nin bekleyen onurlu neferleri siz olun. Kaybeden biri olacaksa illa, bu siz değil, gitmeyi göze alanlar olacak ya da hiç gelmeyenler. Kahretsin, sizden gidene dua da ederiz mutlu olsun diye. Kaybeden olmasın, o mutlu olsun, ben onun gülüşünü sevmedim mi zaten? Diye diye dimdik bir şekilde, acıları örtbas ederek onurlu bir şekilde sevmeye devam ederiz. Bu da bizim bekleyişimizin kısa bir öyküsü olsun diyerek. Sevin...